degisti.com

zamanla her şey değişir…

İncili Köşk – Yusuf Sinan Paşa Köşkü

İncili Köşk – Yusuf Sinan Paşa Köşkü

İncili Köşk ya da Yusuf Sinan Paşa Köşkü(veya Kasrı), Sultanahmet Meydanı’nın(http://www.degisti.com/index.php/archives/852) arkasın­daki Marmara Denizi’ne bakan surların hemen önünde, Kennedy Caddesi üzerinde, Ahırkapı(http://www.degisti.com/index.php/archives/950) ile Değirmenkapı arasındaki sur duvarının burcu üzerinde yer alır. Yapı, kubbesinden sarkan inci salkımı biçimin­deki süslemelerinden dolayı Avrupalılar tarafından“İncili Köşk” olarak adlandırılmıştır.

Sahil köşklerinin en önemlilerinden biri olan İncili Köşk, XVI. yüzyılın sonlarında(1589-1591), Sadrazam Koca Sinan Paşa tarafından Mimar Davut Ağa’ya yaptırılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu tarihinde pek iyi bir şöhreti olmayan Koca Sinan Paşa, yapıyı Sultan III. Murat’a armağan etmiştir.

Sinan Paşa (1520 -1596), III.Murat’ın ve III.Mehmet’in saltanat dönemlerinde sadrazamlık yapmıştır.  Bu köşkü de, 1589-1591 arasındaki ikinci sadareti sırasında inşaa ettirmiştir. Köşkün yapımı, döşenmesi ve açılış töreni tarihçi Selaniki Mustafa Efendi tarafından detaylı olarak anlatılmıştır. Sinan Paşa’nın III. Murat’a hediye ettiği  Sinan Paşa Köşkü’nden başka ülkenin çeşitli yerlerinde cami, medrese, çeşme, han, hamam gibi birçok hayratı vardır.

Osmanlı saray mimarisinin en ilginç örneklerin­den biri olan İncili Köşk, 17. yüzyıldan itibaren Topkapı Sarayı’nı gösteren bütün gravürlerde yer almaktadır. Ancak köşkün mimarisi ile ilgili anlatımlar oldukça ye­tersizdir. Genellikle yapının iç mekanı anlatılmış veya yalnızca ismi verilerek geçilmiştir. S. Hakkı Eldem, 17. yüzyıl seyyahlarının köşkün I. Ahmet döneminde inşaa edilen çeşmesiyle ve uzun bir süre ayakta olan Tusotiris Ayazması önün­deki olaylarla ilgilenmeleri sebebiyle yapının kendisinin İhmal edildiğini belirtmektedir.

18. ve 19. yüzyıllarda yazılmış olan seyahatna­melerde de köşkle ilgili geniş anlatımlara rastlanamamıştır. Buna karşın köşkün, hepsi de birer belge değeri taşı­yan üç adet gravürü bulunmaktadır. Yapının XIX. yüzyılın başlarındaki dış görünümü, Jean Baptiste Hilair’i ile Choiseul Gouffier’nin gravürlerinde, Jouannin Gaver’in Osmanlı tarihine ait eserinin resimler kısmında ve ilk defa Gülru Necipoğlu’nun yayımladığı ve Jean Nikolas Huyot’nun Paris’de Bibliotheque Nationale’de bulunan suluboya resminde mevcuttur.

İncili Köşk’ü ayrıntılı olarak gösteren en erken ta­rihli gravür Hilair’a aittir. Dikdörtgen planlı inşaa edilen köşk, kalın sur duvarı­nın üzerine oturtulmuştur. Duvarın önünde yeralan burçtan yararlanılarak bir çıkma oluşturulmuş ve buraya, gravürde görülen ahşap kepenklerle örtülü bir cumba eklenerek çıkma daha da belirginleştiril­miştir. Cumba ile sur iki kemerli kavisli bir duvarla birleştirilmiştir. Sur duvarıyla köşk arasına, aynı za­manda dekoratif özelliğe sahip taş konsollar yerleşti­rilmiştir. Konsolların yalnızca sol tarafta, balkonun al­tındaki bölümleri görülebilmektedir, sağ taraftakiler kavisli duvar tarafından örtülmüştür.Köşkün orta salonu, diğer mekanlardan daha yüksek tutulmuştur ve üzeri tekne tonoz şeklinde bir kubbeyle örtülüdür.

Gouffiertarafından yapılmış olan gravür, köş­kün 19. yüzyıl başlarındaki durumunu ayrıntılı şe­kilde yansıtmaktadır. Köşkün Hilair’ın gravüründeki köşkten farkı; orta salonun kubbe ile örtülü olması, cumbanın kepenk yerine kafes ve kalın perdelerle örtülmesi ve cumba ile sur arasındaki duvarın üç kemerli olmasıdır.

İncili Köşk’ü gösteren son gravür Jouannin’e ait­tir. Sanatçının köşkü Hilair ve Castellan’dan kopya olarak çalıştığı anlaşılmaktadır.

Sedat Hakkı Eldem, birtakım tahminlere dayanarak köşkün orta mekanının bir kubbe ile değil de ahşap bir çatı ile örtülü olması gerektiğini ileri sürer. Ayrıca köşkün arka tarafında, şimdi demiryolunun geçtiği yerde bir revakın bulunduğu tahmin edilmektedir. Yine Eldem, köşkün önünde kıyıda evvelce bir rıhtımın varlığını öne sürmüştür. Nitekim 1817-1820 arasında J. Nikolas Huyot tarafından suluboya olarak yapılan resimde köşkün önünde muntazam bir rıhtım vardır ve kenarına bir dizi ağaç dikilmiştir.

III. Murat, Marmara Denizi’ne açılan geniş manzaralı bu köşkü çok beğenmiş, hatta Selaniki’nin ifadesine göre, “N’olaydı, şu kasr Saray-ı Amire dahilinde yapılmış olaydı” diyerek bu kadar güzel bir eserin saray kompleksi içinde bulunmayışından dolayı üzüldüğünü belli etmiştir. Sık sık bu köşke gelen III.Murat,hastalığının ilerlediği bir dönemde son defa geldiğinde limana giren gemilerin attıkları toplar yüzünden köşkün camlarının kırılması üzerine dehşete kapılarak ağlamaya başlamış ve bu olaydan kısa bir süre sonra da ölmüştür.

Mimar Sinan’dan sonra hassa mimarlığı makamına geçen ve onun üslubunu devam ettiren Davut Ağa XVI. yüzyıl sonları Osmanlı-TÜRK mimarisinin ünlü mimarlarından biridir. Sinan Paşa Köşkü’nü inşaa ederken, onu taşıyan taş kemerlerin arasına küçük, zarif bir çeşme eklemiştir. Çeşmenin 1590 tarihli kitabesinde Mimar Davut Ağa’nın adı açık surette okunur: “Tasarruflar kılıp mi’mar Davud Nice sanatlar etti anda mevcud içip bu çeşmeden bay-u gedalar Edeler şah-ı devrana dualar.

Çeşmenin bulunduğu yer halkın rahatça kullanabileceği bir yer değildi. Ancak kasır, Bizans döneminde şehrin ünlü manastırlarından birinin kalıntısının hemen yanında ve buradaki Soteros Ayazması’nın üstünde bulunuyordu. Bu ayazmanın yortu gününde şehrin Ortodoks halkının buraya girmesine, kıyıdaki çakılların üzerinde toplanmasına ve çeşmenin kullanılmasına hoşgörü ile bakıldığı bilinmektedir. Bu yortu Yunan ayaklanmasına kadar (1821) her yıl kutlanmış ve padişahlar köşkün pencerelerinden, kıyıya yayılan Rum halkın bu dini törenini 200 yıldan fazla bir süre boyunca seyrederek eğlenmişlerdir. Ayazma bir asır kadar unutulmuşken 1921-1922 yıllarında Fransız işgal kuvvetleri tarafından R. Demangel idaresinde yapılan kazılar sırasında tekrar meydana çıkarılmıştır.

Sultan III. Murat’dan sonra da bazı padişahlar köşkü kullanmış, dolayısıyla yapı XVII ve XVIII. yüzyıllarda da eski ihtişamını korumuştur. XVIII. yüzyılın ikinci yarısında köşk ihmal edilmeye başlanmış, hatta yüzyılın sonlarında İstanbul’da Fransa Krallığı’nın bir elçisi varken ihtilal hükümetinin gönderdiği temsilci, padişahın huzuruna bu köşkte çıkacağının bildirilmesi üzerine,”harap bir güvercinlikte kabul edilmeyi istemiyorum” diyerek yurduna dönmüştür.

II. Mahmut döneminde(1808-1839)Rumeli yakasının tercih edilmesiyle iyice unutulan köşk, Sultan Abdülaziz’in Rumeli demiryolunun sahilden ve sarayın bahçesinden geçirilmesine izin vermesinden sonra kıyıdaki kasır ve saraylarla birlikte yok edilmiştir. Abdurrahman Şeref, Galip Paşa’nın ser-kurenalıkta bulunduğu sırada, fazla masraflara sebep olduğu gerekçesiyle bu köşkleri yıktırdığını yazar. 1872’de başlayan demiryolu inşaatı dolayısıyla Sinan Paşa Köşkü sadece temel ve alt kısmı kalmak suretiyle ortadan kaldırılmıştır.

Yüzyıl boyunca unutulan Sinan Paşa Köşkü 1964’de, Y.Mimar Mualla Eyüboğlu Anhegger tarafından temizlenmiş ve yapılan çalışmalar sonunda köşkün duvarlarını süsleyen XVI. yüzyılın güzel çinilerinden parçalar bulunmuştur. Sedat Hakkı Eldem de, mevcut kalıntılar ve eski resimlerin yardımıyla binanın alt yapısının rölövesini ve üstteki esas köşkün restitüsyon denemesini çizmiştir.

Günümüzde yalnızca çıkma duvarı, konsollarının bir bölümü ve çeşmesi ayakta kalan İncili Köşk, Topkapı Sarayı sahilindeki kasırların en eskilerinden ve aynı zamanda en muhteşemlerinden biri olması dolayısıyla sanat tarihinde önemli bir yere sahiptir.

Kaynakça:

Eyice Semavi,”Sinan Paşa Köşkü”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi

Sanattarihi.net

Kenthaber.com

İstanbulkulturenvanteri.gov.

Tarihbilinci.com

Milta.com

Wikipedia.org

Paylaşmak ister misiniz ?

Admin

Website:

One comment

Selim Sel

Tren yolu, marmarayın yapılmasıyla işlevsiz kaldı. Yani yıkılma sebebi ortadan kalkmış görünüyor. Bu köşkün Sedat Hakkı Eldem’in çizimleri doğrultusunda tekrar ayağa kaldırılmayı hak ediyor bence.

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir