degisti.com

zamanla her şey değişir…

Çırağan Sarayı

Çırağan Sarayı

 Abdülaziz Han tarafından yaptırılan Çırağan Sarayı, Beşiktaş’da(http://www.degisti.com/index.php/archives/2589) Çırağan Caddesi(http://www.degisti.com/index.php/archives/10699) üzerinde yer alır. Nikogos Balyan’ın tasarladığı, Sarkis Balyan’ın ve ortağı Kirkor Narsisyan’nın mimarlığını yaptığı saray, 1863-1871 yılları arasında inşaa edilmiştir. Çırağan Sarayı’nın bulunduğu yerdeki ilk yapı,  IV. Murat (1623–1640)’ın kızı Kaya Sultan ve eşi Melek Ahmet Paşa tarafından yaptırılan yalıdır. Sonraki yıllarda  I.Mahmut da bu yalıyı kullanmıştır. III. Ahmet zamanında(1703-1730) Vezir-i Azam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, eşi Fatma Sultan (III.Ahmet’in kızı) için buraya bir yalı inşaa ettirmiştir. İbrahim Paşa burada Çırağan Şenlikleri denilen meşale şenliklerini düzenletmiş, bu sebeple bölge,  Farsça’da ışık anlamına gelen “Çırağan” ismiyle anılmaya başlanmıştır. Sultan III. Ahmet’in tahttan indirilmesinden sonra yalı bir süre kendi haline terk edilmiştir. Yapı,  III. Selim (1789–1807) döneminde, padişahın kız kardeşi Beyhan Sultan tarafından kullanılmış, Sadrazam Yusuf Paşa buradaki yapıların yıkılarak, yerine büyük bir sahil saray yapılmasını istemişse de, zamanın ekonomik koşullarından ötürü bu istek gerçekleşememiştir. Beyhan Sultan yalının yanındaki Rodoslu Yalısı’nı satın almış ve yerine bir mabeyn dairesi yaptırmıştır.

Daha sonra II. Mahmut(1808–1839) için Çırağan’da kıyıdaki mabeyn dairesinin arkasına yeni bir daire yaptırılmıştır. Böylece biri deniz kıyısında, diğeri de arka tarafta olmak üzere iki mabeyn dairesi meydana getirilmiştir. II. Mahmut, bu alanı yeniden yapılandırma kararı almış ve 1834’de mimarlığını Ebniye-i Hassa Müdürü Es-Seyyid Abdülhalim Bey’in yaptığı ilk Çırağan Sarayı’nın inşaasına başlanmıştır. Eski kasır ve köşkler tamamen yıkılarak, ortadan kaldırılmış; Hanım Kadın Mescidi ile birlikte 1775’de Mısır tüccarlarından Eğribozlu Hacı Mehmet Ağa tarafından yaptırılan mektep ve civarındaki diğer binalar yıkılmıştır. Beşiktaş Mevlevihanesi de, bitişikteki Abdi Bey Yalısı’na nakledilmiştir. Yeni sarayın inşaasında büyük ölçüde ahşap kullanılmış gibi görünse de, esas bölümün temelinde tamamen taş kullanılmıştır. Oldukça büyük bir alana yapılan bu ilk Çırağan Sahilsarayı’nın en belirgin özelliğini teşkil edecek olan cephe sütunları, 1837 yılında Marmara Adası’ndan getirilmiştir. II. Mahmut sarayın bitimini görmeden 1839 yılında vefat etmiş, inşaatın tamamlanması vefatından ancak iki yıl sonra, 1841’de gerçekleşmiştir.

İlk Çırağan Sarayı, plan ve kullanım açısından,  yeniliği ve değişimi yansıtan bir anlayışın ürünüdür. Eski Çırağan, üçgen alınlık, iyonik sütun başlıkları, mermer çatı korkulukları ve bol sütun dizileri ile batı kökenli mimari form ve süsleme öğelerine yer verilmiş bir yapı idi. Buna karşın, iç ve dış cephe kaplamalarının ahşap oluşu da, yapının Osmanlı Mimarisine özgü yönünü ortaya koymaktadır. Abdülmecit tahta çıktığında, babası II. Mahmut’un yaptırdığı Eski Çırağan Sarayı bitmek üzeredir. İnşaası 1841 yılında tamamlandıktan sonra, Çırağan saltanatının ilk on dört yılında en yoğun olarak kullandığı saray haline gelir. 1856’da Dolmabahçe Sarayı’na geçilinceye kadar, Abdülmecit’in hemen hemen bütün çocukları bu sarayda doğmuştur. 1840’da V. Murat, 1842’de II. Abdülhamit ve 1844’de V. Mehmet Reşat, Eski Çırağan Sarayı’nda doğup büyümüşlerdir. Abdülmecit 1857‘de, babası Sultan II. Mahmut’un yaptırdığı ilk sarayı yıktırmış, batı üslubunda bir saray yaptırmayı planlamış, ancak 1863’te vefat ettiğinden ve maddi sıkıntılar yüzünden, sarayın yapımı yarım kalmıştır. Sultan Abdülmecit’in kardeşi Sultan Abdülaziz, yeni sarayın inşaatını 1871‘de tamamlatmış, fakat ortaya batılı üslupta değil de, Kuzey Afrika İslam Mimarisi tarzında bir yapı çıkmıştır.

1876’da buraya gelerek bir süre dinlenen Sultan Abdülaziz, halk arasında mevlevihanenin yıktırılarak, saray arsasına katılmasının uğursuzluk getireceği gibi söylentiler çıkması üzerine, Çırağan Sarayı’nı terk ederek Dolmabahçe Saray’ına yerleşmiştir. Sultan Abdülaziz’in yeğeni olan V. Murat 30 Mayıs 1876’da padişah olmuş, 31 Ağustos 1876’da tahttan akli dengesini yitirdiği için indirilmiş ve bugün Beşiktaş Lisesi olarak kullanılan Harem binasına nakledilmiştir. 29 Ağustos 1904 tarihinde de bu ikametgahında vefat etmiştir. 14 Kasım 1909’da Çırağan Sarayı Parlamento Binası olarak kullanılmaya başlanmış, bu sırada sarayın iç bölümleri meclis toplantıları için değiştirilmiştir. Üst katta, denize bakan son derece görkemli salona padişah için bir taht yerleştirilmiştir. Ortadaki salon Ayan Meclisi’ne ayrılmıştır. Sarayda, II. Abdülhamit’in büyük sanat koleksiyonundan Rembrandt ve Ayvazovsky’nin eserlerine yer verilmiştir. 20 Ocak 1910 yılında Milli Meclis Salonu’nun üst bölümünde ve çatı katındaki kalorifer bacasından çıkan bir yangınla saray 5 saat içerinde yanmıştır. Çok değerli antikalar, II. Abdülhamit’in özel koleksiyonu ve V. Murat’ın kütüphanesi de yanarak kül olmuştur. Birinci Dünya Savaşı sonunda İstanbul’un işgal altında bulunduğu dönem içerisinde Çırağan Sarayı harabeleri, “Bizo Kışlası” ismiyle Fransız askerleri tarafından kullanılmıştır. Cumhuriyet döneminde, sarayın Beşiktaş tarafındaki birinci binası önce İlkokul, sonra da İETT’ye tahsis edilmiştir. Ondan önce gelen boşlukta, Et Balık Kurumu, Soğuk Hava Deposu yapılmıştır. Kıyıdaki eski harem binasına Beşiktaş Kız Lisesi inşa edilmiştir. Yanmış saray binasından sonraki Yaverler Binası, Yüksek Denizcilik Okulu’na, ondan sonra gelen bölümler, Galatasaray Lisesi ile Beşiktaş Ortaokulu’na, son bina da Kabataş Lisesi’ne tahsis edilmiştir. 1930’da sarayın bahçesi, Beşiktaş Futbol Kulübü tarafından futbol sahası haline getirilmiştir. 1946 yılında saray, çıkarılan bir kanunla İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bırakılmıştır.12 Eylül 1980’den sonra İETT deposu boşaltılmış ve restore edilerek Devlet Konukevi haline getirilmiştir. Yapı 1987 yılında otel olarak kullanılmak amacıyla Japon Kumagai Gumi ve Türk Yüksek İnşaat tarafından restorasyona alınmış, 1990 yılında otel, 1992 yılında ise Saray hizmete açılmıştır. Sarayda bundan sonra yapılan renovasyon ise 20 Nisan 2006’da bitirilmiştir. Günümüzde Çırağan Sarayı’nın ana yapısı, Alman turizm şirketi Kempinsky tarafından işletilen Çırağan Oteli olarak kullanılmaktadır.

Çırağan Sarayı, 1863-80’li yıllarda yaygınlık kazanmış olan oryantalist üslubun en önde gelen örneklerinden birini teşkil etmektedir. Sarayın en ilginç ve en üstün tarafı planıdır. Bu planın kuvveti, Türk ev mimarisi geleneğine bağlı kalmış olmasıdır. Çırağan Sarayı’nda üç sofalı klasik Türk planı, büyük ölçüde uygulanarak sıkı bir dikdörtgen içine alınmış ve eski Türk saraylarını anımsatacak pitoresk cumba ve çıkmalardan kaçınılmıştır. Üç bölükten oluşan plan, cephede de aynen ifade edilmiş ve her bölük arasına birer girinti şeklinde teras konması uygun görülmüştür. Her bölüğün ortasındaki sofa, özel ve büyük pencere elemanları ile belirtilmiş ve bu arada ortadaki cephe elemanı, Avrupa mimari anlayışına benzetilerek, sağ ve soldakilere oranla biraz geniş tutulmuştur. Böylece Selamlık Sofası haç şeklinde yani dört kollu olmuştur. Bunun dışında gerek sofalarda gerekse odaların yerleşme ve boyutlanmalarında tümüyle serbest ve fonksiyonel bir şekilde hareket edilmiş, bu tutum cephelerde de belirtilmiştir. Daha fazla önem verilen ve daha zengin olan Hünkâr Hamamı ise ayrı bir kol içinde uygulanmıştır. Bu kol bir köprü şeklinde, sarayı yolun karşı tarafındaki bahçeye bağlamaktadır.

Saray başlıca dört bölümden meydana gelmiştir; Büyük Saray-ı Hümayun, Harem Dairesi, Ağalar Dairesi ve çeşitli yapılardan oluşan müştemilat. Sarayın bulunduğu alan 115 metre genişliğinde, 664 metre uzunluğunda olup, toplam 76.360 m2 lik bir alanı kaplamaktadır. Bodrum kat dahil üç kattan oluşan Büyük Saray-ı Hümayun, toplam olarak9.850 m2 lik bir alanı kaplar. En üst katta, birbirinden şekil itibariyle farklı yapılmış fakat büyüklükleri birbirine yakın olan üç sofası vardır ve üçü de merkezi tiptedirler. Her birinin deniz ve kara tarafında eyvanlar görülür. Yalnız Ortaköy tarafındaki bölümdekinin, o tarafa nazır bir eyvanı daha vardır. Bölümler, merdivenlerin iki tarafına alınmış çifte koridorlarla birbirine bağlıdır. Odalar, her sofanın dört köşesine muntazam bir şekilde dağıtılmıştır. Yalnız kara tarafından ayrıca bölünmüşlerdir. Binanın planı cephede bütünüyle ifade edilmiştir. Orta sofanın cephesi,  iki yandakilerden biraz daha geniş tutulmuştur. Selamlık hamamı bütünüyle dışarıya çıkarılmıştır. Binanın cephe düzenlenmesinde,120 m.’ye varan uzunluğunun, ortası çökmüş görünmemesi için optik bir düzenlemeye başvurulmuş ve orta kısım biraz yükseltilip iki yana doğru hafif eğilim vererek düzeltilmiş bir algılama sağlanmıştır. Tek bir kitleden oluşan cephede pencereler, boyut bakımından birbirinin aynıdır. Salon, oda ve balkonlu oda pencereleri, yalnızca üst kısımlardaki dekoratif biçimler bakımından ayrılır. Saraya deniz tarafındaki iki yönlü büyük mermer merdivenlerle girildiği gibi, öteki yönlerinde de mermer merdivenler bulunmaktadır. Deniz tarafındaki merdivenlerle “Direkli Salon”a girilir. Bu salon40 m. uzunluğunda,20 m. genişliğinde ve14 m. yüksekliğindedir. Sarayın dış cephelerinde ve içinde 1.300 mermer, porfir, somaki direk bulunur. İçinin duvarları tümüyle beyaz, pembe ve yeşil mermer ile işlenmiştir.

Harem dairesi, büyük Saray-ı Hümayun dairesi gibi bir bodrum ve iki ana kattan oluşmaktadır.  Toplam on dört odadan oluşan yapı,6.180 m2büyüklüğündedir.2.400 m2alana sahip Ağalar Dairesi de, yine bodrum, birinci ve ikinci katlardan oluşmaktadır. Sarayın, cadde üzerinde bulunan köprü ile birleştiği noktada, vaktiyle bir “Çini Köşkü” mevcuttu. 1905 yılındaki tamiratta, harap bir vaziyette olduğu için çinileri sökülüp muhafaza altına alınmış, yapı yıkılmıştır. Yine, rıhtımda “Mermer Köşk” adında bir yapı daha mevcuttu. Sarayın muhafaza duvarları, kısmen taş ve kısmen dökme demirlerden oluşmaktadır. Rıhtımda bulunan üstü parmaklıklı muhafaza duvarları, Marsilya taşından örülmüştür..

Çırağan Sarayı süsleme açısından oldukça zengin bir görünüşe sahiptir. Saray içerisinde ağırlıklı olarak geometrik süslemeler kullanılmıştır. Mobilyasından kapılarına, pencerelerinden sütunlarına ve halılarından tavanlarına varıncaya kadar bilinçli bir süsleme anlayışı içerisindedir. Sarayın tasarımını yapanlar, genel olarak bütün sarayın bir geometri armonisi içerisinde ayrı ayrı unsurlarda hemen hemen aynı motifi kullanarak muazzam bir denge yakalamışlardır. Sarayda kullanılacak olan mobilyalar da özel olarak yaptırılmıştır. Dolmabahçe Sarayı için yurt dışından birçok mobilya getirtilmesine rağmen, Çırağan Sarayı’nda süsleme bütünlüğünü sağlayabilmek amacıyla bu yola gidilmemiştir. Sarayın Doğramacıbaşısı Vortik Kemhaciyan’a, Beşiktaş’ta bir atölye açılmış ve mobilyalarla birlikte, sarayın kapı, dolap ve pencerelerinin üretimi de kendisine verilmiştir.

Sarayın iç süsleme dengesi ile, dış cephe arasında farklılıklar vardır. İçerde bulunan geleneksel motiflere yakınlık ve şark havası, dışarıda yerini gotik ve neo-klasik anlayışa bırakır. Cephe süslemesinde kullanılmış olan sütunların rumilerle süslü zar başlıkları ve pencerelerin üst kısmını süsleyen gotik havalı ajur şebekeler, yapıya özel bir üslup kazandırmıştır. Döşeme seviyesine kadar inen pencere boşluklarından tam ortadaki, diğerlerinden hiçbir fark gözetmeksizin giriş haline getirilmiştir. Merdivenin iki kolunun sarayın cephesine dayandığı bölümü, pencereler, arasına yerleştirilmiş, ileri fırlayan sütunlarla olduğu kadar pencere ayağı sütunlarla da belirginleştirilmiştir. Deniz cephesinde, iki yanda kanatların orta kısımları da, aynı şekilde sütunlarla vurgulanmıştır. İki katın arasında ileri fırlamış olan silme, bütün cephe boyunca devam eder, sütunlarla dışarı taşkın olan kısımlarını da dolaşır ve cepheyi hareketlendirir. Ajurlu ve düz panolarla süslenmiş geniş ve ağır bir korniş üstten sarayı taçlandırır. Zarif bir friz iki katı ayıran silme ve kornişin altında iki sıra halinde dolaşır.

Çırağan Sarayı’nın iki saltanat kapısı da, son derece haşmetli ve bir o kadar da zariftir. Yol üzerinde yer alan köprü, iki saltanat kapısı arasındadır. Taştan yapılmış olup, üstleri kemerlidir. Bu kemerler sekiz sütun ve aynı sayıdaki payeler üzerinde yükselmişlerdir. Payeler kare olduklarından her bir köşesine birer çift mermer yekpare sütun isabet eder. Köprünün korkuluğu da taştandır ve geometrik kabartmalarla süslenmiştir.

Sonuç olarak, Batı sanatı etkisi ile yenilikler arayan ve yerli elemanları değişik bir şekilde yeniden yorumlayarak bir üsluba ulaşan XIX. yüzyıl Osmanlı mimarisi, bu üslubu Çırağan Sarayı’nda başarılı bir şekilde uygulamış ve döneminin en güzel saray yapısını meydana getirmiştir.


ciragan_sarayi_ekim_2015

 

 

 

 

Paylaşmak ister misiniz ?

Admin

Website:

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir