degisti.com

zamanla her şey değişir…

Hadım İbrahim Paşa Mesciti ve Medresesi – Esekapı Mesciti ve Medresesi

Hadım İbrahim Paşa Mesciti ve Medresesi – Esekapı Mesciti ve Medresesi

Esekapı Mesciti ya da Hadım İbrahim Paşa Mesciti, Fatih Cerrahpaşa’da, Etyemez Caddesi üzerinde yer alır. Yapı 1560 yılına doğru Mimar Sinan tarafından, Hadım İbrahim Paşa’nın isteğiyle mescite dönüştürülmüşbir Bizans kilisesidir. Sinan, İbrahim Paşa’nın  arzusu doğrultusunda mescidin yanına yaptığı medrese ile bir külliye oluşturmuştur.

İbrahim Paşa Mesciti ve Medresesi için daha yaygın olarak kullanılan isim “Ese Kapı”dır. Gerçekte İsa Kapı olan ismin, halk dilinde Ese Kapı’ya dönüştüğü kabul edilir. Bu mevkide bir zamanlar Bizans döneminden kalmış büyük bir kemerin bulunduğu bilinmektedir. Bu kemerin IV. yy. başlarında İmparator I. Constantinus tarafından Haliç’ten Marmara Denizi’ne doğru uzatılan kara surlarının kapısı olduğu düşünülür. II. Theodosius zamanında bugünki kara surları yapılınca, Constantinus surlarının yıktırıldığı fakat bu kapının ayakta kaldığı rivayet edilmektedir.

İbrahim Paşa Mesciti ve Medresesi ilk defa 1924 yılında M. Alpatoff ve N. Brunoff tarafından incelenmiştir. Yine 1920’li yıllarda İhtifalci Mehmet Ziya Bey ve 1935’te A. M. Schneider tarafından araştırılan yapının, küçük bir Bizans kilisesinden dönüştürüldüğü ortaya konmuştur. Kilise’nin yapısı hakkında günümüze ulaşan bilgiler yok denecek kadar azdır. En eski görsel belge, Paspatis’in kitabında yer alan ve 19. yy.’da Galanakis tarafından yapılmış olan bir gravürdür. Bu gravürde kilisenin mescite çevrilmiş hali resmedilmiştir.

Duvar örgüsü ve tuğla süslemelerinden anlaşıldığı kadarıyla kilise, Bizans’ın son döneminde, Palaiologos Hanedanı zamanında, 14. yy.’ın ilk yarısında yapılmıştır. Kilisenin adı belli değildir. Eldeki bilgiler doğrultusunda kilisenin apsis kısmı dahil 23x9m. boyutlarında bir yapı olduğu, apsisin günümüzdeki halinden daha büyük olduğu ve yıkıldıktan sonra bu kısmın düz bir duvar ile kapatıldığı anlaşılmaktadır. Bema kısmının iki tarafında yer alan prothesis ve diakonikon hücrelerindeki fresko izleri, yakın zamana kadar görülebiliyordu. Freskolardan birinde uzun ve sivri sakallı Aya Pavlos veya Aya Batris’in, pencerenin yukarısında ise  bir meleğin tasvir edilği düşünülmektedir. Kilise’nin altında merdivenle inilen bir ayazmanın olduğu söylenmektedir.  Hz. İsa’nın göğe yükseldiği sırada üzerine bastığı kutsal bir taşın, bu kilisede saklandığı rivayet edilir.

Harabe halindeki kilise, Silivri Kapı’daki cami ve külliyeyi yaptıran Vezir Hadım İbrahim Paşa tarafından 1560 yılına doğru mescite çevrilmiştir. Mimar Sinan mescitin etrafına yaptığı medrese ile bir külliye oluşturmuştur. Külliye yüksek bir duvar ile çevrelenmiş bir avlunun içinde yer alır. Mimar Sinan kilisenin güney duvarının ortasına bir mihrap yaparak aksı 90 derece döndürmüş, doğu kısmında yıkılan esas apsisi düz bir duvarla kapatmış ve kuzey duvarı tarafındaki hücreyi kapatarak, üstüne kısa bir minare yapmıştır. Ana giriş kuzey duvarına, mihrabın karşısına gelecek şekilde konumlandırmıştır. Bu girişin yan dikmelerinin 1940’lı yıllara kadar durduğu bildirilmektedir.

1648 yılındaki büyük depremde, mescit ve medresenin ne ölçüde zarara uğradığı çok net belirtilmemekle beraber, avlu duvarlarının zarar gördüğü ve medresenin sekiz hücresinin bacalarının devrildiği, o dönemdeki zararları bildiren bir belgeden anlaşılmaktadır.

1894 depreminde de büyük ölçüde zarar gören mescitin, iki duvarı tamamen yıkılmış (batı ve kuzey duvarları) ve minaresinin şerefeden yukarısının devrilmiştir. Medresenin gördüğü büyük hasar neticesinde öğrenime kapatıldığı, mescitin ise 19. yy.’ın sonuna kadar ibadete açık olduğu bilinmektedir.

Esekapı Mesciti ve Medresesi, 1930-1960’lı yıllarda evsiz aileler tarafından işgal edilmiş, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Bölümü’nün genişletilmesi çalışmaları sırasında etrafı istimlak edilerek temizlenmiştir. Bu yıllarda yapıların restore edilerek Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Enstitüsü’ne tahsisi düşünülmüş, proje hayata geçememiş, Adli Tıp Enstitüsü külliyeyi duvarları içine almış ve çevresini düzenlemiştir.

Günümüze sadece mescitin doğu duvarı, apsise ait bazı bölümler, güney duvarının ufak bir kısmı ve kuzey duvarının doğu yönündeki köşe kısmı ulaşmıştır. Güney duvarının 1999 depremine kadar bazı bölümleri ile ayakta kaldığı, bu tarihten önce çekilmiş olan bazı fotoğraflardan anlaşılmaktadır.

2010 yılında  külliyede kapsamlı bir restorasyon çalışması başlatılmıştır. Bu çalışmalar  sırasında, eni 80 cm, boyu 90 cm, yüksekliği 3m. olan, dikdörtgen prizma şeklinde, pembe bir granit blok ortaya çıkarılmıştır. Arkeologlar, rengi ve yukarıya doğru incelen formu dolayısıyla taşın 4. yüzyılda Mısır’dan getirilmiş bir dikilitaşa iat olabileceğini düşünmektedir.

 

 

 

 

Kaynakça:

B.Oğuz Aral, İstanbul’un 100 Mimar Sinan Eseri, Kültür Yayınları A.Ş., İstanbul 2010, s.86,87.

Linkler:

Renovanews.com

 

Paylaşmak ister misiniz ?

Admin

Website:

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir