degisti.com

zamanla her şey değişir…

Atlı Köşk – Sakıp Sabancı Müzesi(SSM)

Atlı Köşk – Sakıp Sabancı Müzesi(SSM)

Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi (SSM)-Atlı Köşk,  Boğaziçi’nin en eski yerleşimlerinden Emirgan’da(http://www.degisti.com/index.php/archives/12486)Sakıp Sabancı Caddesi üzerinde yer alır. Müze, hat ve resim koleksiyonlarının sergilendiği köşk bölümü ile geçici sergilere ev sahipliği yapan galerilerden oluşmaktadır.

 Köşk  ve yer aldığı arazi, 1848-84 yılları arasında çeşitli Osmanlı paşalarının mülkiyetinde kalmış, bu tarihten sonra bir süre Karadağ Sefareti olarak kullanılmıştır.  1913 yılında Karadağ Kralı’ndan geri alınan köşk, Sultan Mehmet Reşat’ın torunu Behiye Sultan’ın mülkiyetine geçmiştir. 1923 yılında Hıdiv İsmail Paşa’nın torunu Prens Mehmet Ali Hasan harap haldeki bu yapıyı satın almış ve 1927 yılında mimar Edouard De Nari’ye yeni bir köşk projesi çizdirmiştir. Prens Hasan aynı yıllarda eşi Ayşe İzzet Hanım’dan ayrılıp, bir daha geri dönmemek üzere Mısır’daki sarayına gidince, yapımına çok özen gösterdiği bu köşkte oturamamıştır.


Köşk ve bahçesi 1944 yılı dolaylarında, Prens Hasan’ın ablası Prenses İffet Hanım’ı ağırlamıştır. Gümüşsuyu’ndan Emirgan’a taşınan Prenses İffet Hanım, köşkte büyük kızı Misli Melek Hanım ve yeğeni Azize ile birlikte yaşamıştır. 23 Mayıs 1945’de Prens Mehmet Ali Hasan’ın Mısır’da ölümüyle oğullarına intikal eden köşk, 17 Eylül 1950’de Hacı Ömer Sabancı tarafından satın alınmıştır. Bu arada, Hacı Ömer Sabancı’nın Mahmut Muhtar Paşa’nın Moda’daki Mermer Konağı’nda( http://www.degisti.com/index.php/archives/8398 ) yapılan müzayededen satın aldığı bronz at heykelini köşkün önüne koymasıyla, yapı halk arasında “Atlı Köşk” olarak anılmaya başlamıştır.

1864 tarihli, Fransız heykeltıraş Louis Doumas’ya ait bu at heykeli dışında Atlı Köşk’de ikinci bir at heykeli daha vardır. Müzenin girişinde yer alan ve caddeye bakan bu heykel, 4. Haçlı Seferi sırasında yağmalanan Sultanahmet Meydanı’ndan alınarak, Venedik’deki San Marco Kilisesi’nin önüne yerleştirilen 4 attan birisinin dökümüdür.

Hacı Ömer Sabancı’nın vefatından sonra üç dört sene köşk kapatılmış, ardından Sakıp Sabancı ailesiyle birlikte köşke gelerek yerleşmiştir. Bu dönemde Atlı Köşk, ABD başkanlarından Jimmy Carter ve eşi, George Schultz, Fransa eski Başbakanları’ndan Raymond Barre ve Couvee de Murville, Belçika Kralı Albert, Japon Prensi Mikasa ve eşi, Singapur Başbakanı Lee Kuan Yew ve eşi gibi birçok önemli isme ev sahipliği yapmıştır.

1998 yılında Atlı Köşk,içindeki koleksiyon ve eşyalarla birlikte müzeye dönüştürülmek üzere 49 yıl süre ile Sabancı Üniversitesi’ne tahsis edilmiştir. Modern bir galerinin eklenmesiyle 2002 yılında ziyarete açılan müzenin sergileme alanları, 2005 yılında yapılan düzenlemelerle genişletilerek(6500m2), teknik düzeyde uluslararası standartlara kavuşturulmuştur. SSM bugün; zengin koleksiyonu, ev sahipliği yaptığı uluslararası geçici sergiler, konservasyon birimleri, örnek eğitim programları, gerçekleştirdiği konser, konferans ve seminerlerle sanatseverlere çok yönlü bir müzecilik ortamı sunmaktadır.

Müzedeki eserler Hacı Ömer Sabancı tarafından ilk defa 1940 yılında oluşturulmaya başlanmış, 1970 yılından sonra da Sakıp Sabancı tarafından daha da zenginleştirilmiştir. Atlı Köşk’ün giriş katındaki üç odada, Sabancı ailesinin köşkte yaşadığı dönemde kullandıkları mobilyalar, XVIII.-XIX. yüzyılın sanat eserleri ile döşenmiş olarak olduğu gibi korunmaktadır. Köşkün birinci katında, Sakıp Sabancı koleksiyonundaki Osmanlı hat sanatı eserleri sergilenmektedir. Buradaki yazma eserler Osmanlı yazı sanatının 500 yıllık geçmişini kronolojik olarak ortaya koymaktadır. Bu yazma eserlerin başında Kuran’lar, çeşitli dua kitapları, beraatlar, fermanlar, hilyeler, menşurlar, levhalar ve yazı takımları gelmektedir. Müzenin resim koleksiyonunda, XIX. yüzyılın başından günümüze kadar gelen Türk ressamlarının eserlerine geniş yer verilmiştir. Bunların arasında Osman Hamdi Bey, Şeker Ahmet Paşa, Süleyman Seyyit, Nazmi Ziya, İbrahim Çallı, Fikret Mualla gibi ressamların tabloları bulunmaktadır. Bu bölümde ayrıca Fausto Zonaro ve İvan Ayvazovski gibi Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşamış, eser vermiş veya Osmanlılar tarafından yurt dışından davet edilmiş yabancı ressamların eserleri de bulunmaktadır.

Müze bahçesinde de, Roma Bizans ve Osmanlı dönemlerinden arkeolojik ve taş eserler sergilenmektedir. Yine müze bünyesinde yer alan MüzedeChanga’da çay ve kahvenin yanısıra, öğle ve akşam yemeği servisi de sunulmaktadır.

Sakıp Sabancı Müzesi’nde bugüne kadar gerçekleştirilen geçici sergilerden bazıları şunlardır: Mediciler’den Savoylar’a Floransa Saraylarında Osmanlı Görkemi (21.12.2003 – 18.04.2004), Paris – St. Petersburg Alexandre Vassiliev Koleksiyonu’ndan Avrupa Modasının Üç Yüzyılı (12.05.2004 – 24.10.2004), Picasso İstanbul’da (24.11.2005 – 26.03.2006), Heykelin Büyük Ustası Rodin İstanbul’da (13.06.2006 – 03.09.2006), Abidin Dino – Bir Dünya (24.11.2007 – 27.01.2008), Altın Satırlar: Sakıp Sabancı Müzesi’nden Osmanlı Hat Sanatı – Real Academia de Bellas Artes de San Fernando, Madrid (11.12.2007 – 02.03.2008), Louvre Koleksiyonlarından Başyapıtlarla İslam Sanatının Üç Başkenti: İstanbul, İsfahan, Delhi (18.02.2008 – 01.06.2008), Ottoman Calligraphy from Sakıp Sabancı Museum – Real Alcázar, Sevilla (04.04.2008 – 15.06.2008)

Ziyaret Gün ve Saatleri: Pazartesi günleri müze kapalıdır. Salı, Perşembe, Cuma ve Pazar: 10.00-18.00, Çarşamba ve Cumartesi: 10.00-22.00 saatleri arasında ziyarete açık olan müze, Ramazan ve Kurban Bayramlarının ilk günü ile 1 Ocak günleri kapalıdır.

Müze Giriş Ücretleri: Tam Bilet: 12 TL  –  Grup Bileti ( En az 10 kişi ): 8 TL  –  İndirimli Bilet: 4 TL (Öğrenciler, öğretmenler ve 60 yaş üzeri ziyaretçiler)

Ücretsiz Giriş: 14 yaş ve altı çocuklar – Engelliler ve bir refakatçi – Sabancı Üniversitesi akademik ve idari personeli – ICOM Kart sahipleri – Basın mensupları

SSM’de Çarşamba günleri 18:00 -22:00 arası ziyaretler HERKESE ücretsizdir.

SSM’deki Rembrandt ve Çağdaşları Sergisi’nden kesitler:

 

Linkler:

SSM Web sitesi

Kenthaber Web Sitesi

Wikipedia

Paylaşmak ister misiniz ?

Admin

Website:

6 comments

Reşit Çengeloğlu

Sevgili Adminlerimiz,

Bu yukarıdaki görseller beraberinde verilen açıklamalarınız adeta tatlarından yenmeye kıyılamıyacak kıvamda, emekleriniz için teşekkürümü lütfen kabul ediniz.

SSM malikleri zamanında toplumdan aldıkları ile inşa ettiklerini, tekrar topluma kültür, sanat adı altında geri dönüştürmeleri ise harikuladenin ötesinde “MAGNIFICENT”. Özellikle Rembrandt Van Ryn ve Çağdaşları sergisi göz zevkimizi pekiştirdi.

Bu bağlamda sizlere bir/iki soru yöneltmek isterim :

1. Serginin tamamını oluşturan objeler bütünü hangi Müzenin eş inhisarı adı altında yapılmaktadır ? Veya özel şahıs Kolleksiyonu mu dur?

2. Tepe spotlarının “Oil on Canvas” veya “Oil on Panel” yapıtlarda kullanılmayacağı gibi bir bilgim var. Acaba yanılıyormuyum ?

3. Fotoğraf çekimi flaşlı veya flaşsız, yine yanlış bilmiyorsam sakıncalı. Eskinin tabiri ile çok yüksek ASA’lı filmler beraberi çekim yapılması öngörülmektedir. Sizlere SSM idaresi bu serginin portalınızda yayınlanmak üzere önceden dialarınımı verdi acaba ?

4. Bu sergi beraberi keşke Rembrandt Van Ryn eserlerinden Titus Portresini ve kendi şahsını betimleyen eserinide görebilseydik.

Tabiidir ki 4.cü soru ile 1.ci soru bu bağlamda çakışmaktadır. Üstad yaşamı boyunca onlarca eser vermiş ve sonrasında bu eserler günümüze kadar farklı adresler üzerinden ulaşmış. Mesela Titus Viyana Sanat Tarihi Müzesinde sergilenirken, Kendi Portresi NY Frick özel Kolleksiyonu içerisinde yer almaktadır. (Belkide el bile değiştirmiştir)

Bir diğer olmazsa olmaz, keşke sizde bu eserleri güzel portalımıza taşırken SSM nin yaptığı gibi ufak açıklamalar beraberi eserleri tanıtsaydınız (!) mesela yapım tarihleri gibi. Kanımca bu sayede el ve renk/ışık melekelerinin tarih skalası içerisinde nasıl değiştiğinin farkınıda daha rahat anlayabilirdik.

Bütün emekleriniz ve yarattıklarınız için sonsuz teşekkürlerimi tekrar lütfen kabul ediniz, sevgi ve saygılarımla…

Reşit Çengeloğlu

    Admin

    Sayın Reşit Çengeloğlu,

    Öncelikle yorumunuz için teşekkür ederiz.

    “Rembrandt ve Çağdaşları-Hollanda Sanatının Altın Çağı” sergisiyle ilgili sorularınıza gelirsek; bu sergi, Rijksmuseum ile özel bir koleksiyondan derlenen eserlerden oluşmaktadır. Okuduğumuz bir yazıdan Rijksmuseum yönetiminin, aynı tarihlerde tadilatta olacakları için bu eserleri SSM’ye yollamayı kabul ettiklerini öğrendik. Ne kadar doğru bir haber bu bilemiyoruz ama doğruysa üzücü…

    Yine okuduğumuz bir makaleden, serginin sponsorlarından olan Hollanda kökenli Philips’in, Rijksmuseum’da uyguladığı ve resimlerin dokularında hiçbir deformasyon yaratmayan LED teknolojisine sahip aydınlatmayı, SSM’deki bu sergide de uyguladığını öğrendik.

    Sergide flaşsız olmak koşuluyla çekim yapılabiliyor, ki sergiyi gezen herkes ya cep telefonlarıyla ya da fotoğraf makinalarıyla eserleri görüntüleme telaşındaydı. Siteye eklediğimiz sergiye ait fotoğraflar, geçen hafta bugün SSM’de çektiğimiz kendi fotoğraflarımızdır. Sergi alanı Barok dönemin ışık-gölge oyununa uygun bir şekilde aydınlatıldığından ve flaşsız çekim yapmak zorunda kaldığımızdan,açıkçası içimize sinen fotoğraflar çekemedik. Sergi 10 Haziran’a kadar devam edeceği için en az bir kere daha sergiye gitmeyi düşünüyoruz.

    Rembrandt gibi çok sayıda otoportresi olan bir sanatçının, en azından bir otoportresini bu sergide biz de görmek isterdik. “Gece Nöbeti” gibi bir eserini görmeyi elbette beklemiyorduk ama bir Titus ya da Saskia portresi olabilirdi…

    Tablolara açıklayıcı bilgi verme hususuna gelirsek; “İstanbul’un Öne Çıkan Müzeleri” kategorimizde öncelikli amacımız, müzelerin kuruluş hikayesini anlatmak. Bu sergiye değinmemiz, tümüyle zamanlamasından ve özel ilgimizden kaynaklanıyor. Yoksa müzedeki her sergiyi bu başlık altında paylaşmayacağız.

    Sizin vesilenizle sergiye gidecek olanlara bazı önerilerimiz olacak Reşit Bey. Öncelikle ziyaretçiler sergiye kısıtlı bir zaman ayırmasınlar. İki kata yayılacak kadar fazla eser olduğu için sergiyi gezmek uzun zamanınızı alıyor. Biz 4 saate yakın gezdik, müze 18:00 da kapandığı için mecburen çıkmak zorunda kaldık. İkinci olarak; ziyaretçilere sergiyi müzenin ücretsiz bir hizmeti olan sesli rehber aletiyle gezmelerini öneririz.

    Ayrıca arzu edenler müzenin mağazasından 60 TL‘ye bu serginin katoloğunu temin edebilirler.

    Sevgilerimizle ve saygılarımızla…

      Reşit Çengeloğlu

      Sevgili Admin’ler.,,

      Güzel açıklamalarınız için müteşekkirim.

      R.V.Ryn dönemi boyunca çok eser bırakanlar arasında belki çağdaşlarının çok ötesinde bir sanatçı. Hal böyle olunca mutlak tek portre veya çalışmadan bahis etmek pek kolay olmuyor. Keşke olsa dediklerinizden evladının tasvirlerini içeren (Titus) o kadar çok eseri var ki sayabilene aşk olsun.

      Ancak oğlunun ölüm öncesi son evrelerini yansıtan 1656 yılı eseri beni diğerlerine nazaran daha çok sarmalıyor. Erkeksi güzelliğinin yanında sanki Kadınımsı/Efeminem bir tarz,bir silüet hisseder gibiyim bu Titus’a bakarken.

      Keza üstadın otoportreleri içerisinde kanımca en manalı olanı 1658 yılı tamamlanmış olanıdır. Sizlerinde değindiği Işık/Gölge oyunları sanki fırça harelerinden değilde, günümüz digital kadrajlarından çıkmış gibi.

      Herşey adına tekrar teşekkürlerimi sunarım…

      Sevgilerimle,
      R. Çengeloğlu

      P.S.: Zamanında “The Book of Art” serisini bir şekilde edinmiş
      olmam sanatseverlik adına belkide yapmış olduğum en iyi yatırım diyebilirim 🙂

İsmail Özkahraman

ALTIN ÇAĞ MI YOKSA AKIL VE HAYAL Mİ?

Rembrandt ve Çağdaşları-Hollanda sanatının Altın Çağı başlıklı serginin hazırlıkları tam iki buçuk yıl sürmüş.Yapılan her başarılı işin, bir perde arkası vardır.Hollanda’daki Rijksmuseum’daki koleksiyonlardan gelen 110 parça eser, üçe bölünerek Türkiye’ye getirilmiş.Nedenini ben açıklıyorum:Uçağın başına birşey gelirse,tabloların hepsinin birden yokolmasını önlemek.Dahası,tablolar SSM’de ambalajları açılmadan bekletilmiş.Çünkü
ortamın sıcaklığı bu şekilde Hollanda’lı uzmanların istediği dereceye getirilmiş.Şunu da söylemeliyim ki,Rembrandt’ın en bilinen eserlerinden ‘Gece Bekçisi’ile ‘Anatomi Dersi’adlı tablolarının Rijksmuseum’dan çıkarılıp başka bir yere götürülmesi yasayla yasaklanmış.

Ortamın sıcaklığı gerçekten çok önemlidir.400 yıl önce Hollanda’da nasıl bir kültürel iklim vardı sorusunu iyi cevaplamak gerekir.Ortam çok müsaitti.Konuyu sadece Hollanda sanatının altın çağı olarak görmüyorum.Bence bizzat ülkenin kendisinin altın çağıydı yaşanan.

Sıcaklık uyumlu değilse,kültürel ortamda gerilme olur.Altın çağın 17.yüzyılın ilk yılında değil,1568’de başladığı kanısındayım.Çünkü kültürel çatışmanın,bağımsızlık yolunda ayaklanmaya dönüştüğü yıldır 1568.O yıl,Oranje Prensi Willem,Felemenk’in kuzeyinde yeralan 7 eyaletle birlikte,ülkenin İspanyol yönetimine başkaldırdı.1581 yılında ise bağımsızlık ilan edildi.

Aslında Habsbourg hanedanından olan İspanya Kralı II.Philippe(Felipe),İspanya’dan tüm katolik olmayanları uzaklaştıran Katolik Ferdinand gibi düşünüyordu.Ona göre iyi bir hristiyan olunacaksa,bu ancak Katolik olmakla mümkündü.Oysa ayaklanan 7 eyalet,artık Protestan/Kalvinist olmuşlardı.

Hollanda’lı kültür tarihçisi Johan Houzinga(1872-1945)şöyle diyor:”Aslında bu Altın Çağ ifadesinin hiçbir anlamı yoktur.Eğer bu refah dönemine bir ad vermek gerekirse ‘Odun ve Çelik’,Zift ve Katran,Renk ve Boya,Cesaret ve Sofuluk,Akıl ve Hayal’daha uygun olur.”

Aslında Huizinga mükemmel bir şekilde konuyu özetlemiştir.Altın Çağ denilince insanların aklına sadece güzel şeylerin yaşandığı,hiçbir sorunun olmadığı,güllük gülistanlık bir atmosfer geliyor.Oysa durum hiç de böyle değil.

Şu kadarını söyleyeyim ki,Hollanda Seksen Yıl Savaşları sonunda yani 1648’de Münster Anlaşmasıyla bağımsızlığını kazanarak siyaseten tanınır hale gelmiştir.

Dahası;ticari,ekonomik,bilimsel,sanatsal tüm gelişmelerini yaparken bir yandan da o dönemin üç büyükleri olan İngiltere,İspanya ve Fransa ile sürekli mücadele etmiş,didişmiş ve savaşmıştır.

Hem de,o zamanki iki milyonluk nüfusu ve 42000 KM2 lik yüzölçümüyle..Anlaşılmaktadır ki,ülkenin yüzölçümünün büyük olması o ülkeyi,her zaman büyük ülke yapmayabilir ama küçük görünümlü bir ülke adeta bir imparatorluk gibi(örneğin İngiltere)davranabilmektedir.Sanırım Hollanda,bu ikinci kategorideki ilk ve tek ülke konumundadır.

Büyüklüğü sağlayan ana kriterlerin başında bence kalifiye insan gücü gelmektedir.Daha o asırda,Hollanda’nın başka ülkelere oranla eğitim ve kültür seviyesi çok daha yüksektir.İtalyan tarihçi ve diplomat Francesco Guicciardini’ye göre Hollanda’da hemen hemen tüm köylüler okuma yazma bilmekteydi.Kuzey ve Güney(bugünki Belçika ve Lüksemburg)eyaletleri çatışması sonrasında sadece Katolik eyaletler olan Güney Eyaletlerinden değil,başta Portekiz ve İspanya’dan Yahudilerle, Fransa’dan da Huguenot denilen Kalvinistler kişi başına sadece sekiz florin ödeyerek Hollanda’ya göçettiler.

Bunlar arasında tüccarlar çoktu.Nitelikli ve maddi imkanları da iyi olan bu insanlar göç sonrası kültürel ve ekonomik gelişmenin mihenk taşı oldular.Bu göç dalgası Hollandalı yerel sanatçılara da yeni bir müşteri kitlesi kazandırdı.

Göçler plansız bir yerleşme ve doğal kaynakların yokedilmesiyle sonuçlanmadı.Çünkü planlı,akılcı ve standartları yüksek bir kentleşme ve modernleşme süreci başlatıldı.Nüfus yoğunluğu ise çok arttı.Amsterdam’ın nüfusu 1622 yılında yüzbinken asrın sonunda ikiyüzbine yükseldi.Özellikle Amsterdam ve Leiden’de kanal kenarlarına standardı yüksek ve burjuva sınıfına ait evler yapıldı.Bu evler için tüccar evinden çok,kraliyet sarayına benziyor diyenler bile olmuştur.

Özetle söylemem gerekirse,Hollanda Altın Çağı’nın kapitalist anlayışla çalışan özgürlükçü,inançlara ve farklılıklara saygılı,akla ve bilime sırt çevirmeyen,sömürgeci amaçlarla dünyanın dört bucağına gidebilecek bir donanmaya ve örgütlü(şirket,banka,borsa vb)bir yapılanmaya dayalı modern bir kalkınma hamlesi olduğu kanısındayım.Bu yeni sistemin içinde asillerin yerini de tüccar sınıfı almıştır.Tüccar sınıfında olanlar artık evlilikler yoluyla aristokratlarla akraba olmaya bile başlamışlardır.Ancak Hollanda’nın hemen her alanı kaplayan böylesine bir gelişmeyi tüm soayal kesimlerin ”el,ağız ve yürek’birliğiyle sağladığı açıktır.

Kalkınmanın değişik sanatlara yansımalarına gelince…Bu konuda öncelikle ve özellikle resim sanatından sözetmemiz gerekir.Diğer Avrupa ülkelerinden farklı olarak sağlanan büyük boyutlu gelişmeden tüccarlar ile girişimci ve kalabalık bir orta sınıf ve hatta zenginleşmiş köylüler pay almışlardır.Bunlar kazançlarıyla bir yandan ekonomik,sosyal ve kültürel gelişmeye katkıda bulunurken, diğer yandan da sanatçıların yaşam standartlarının yükselmesini ve sayılarının artmasını sağlamışlardır.

Bu sınıflardakilerde sosyal statülerini sanat yoluyla belirtme amacıyla gerek bireysel ve gerekse gruplar halinde portreler yaptırmak yerleşik bir davranış biçimi haline gelmişti.

Aslında resim sanatının 16.yüzyılda da hatırı sayılır bir yeri vardı.Şöyleki,Anvers(Antwerpen)şehrinde 1560 yılında 78 kasap,169 fırıncı varken resim ve grafik sanatlar konusunda çalışan 300’den fazla yetkin sanatçı mevcuttu.

Altın Çağda,her yıl 70000 yeni tablo pazarda yerini alıyordu.SSM sitesinde, bu dönemde 1000’den fazla ve aralarında dünyaca ünlü ressamlarında bulunduğu bir ressam kitlesi yetiştiğinden sözediliyor.Bir kaynakda ise 1568-1648 arasındaki 80 yılı kapsayan dönemde 6 milyondan fazla tablo yapıldığı belirtiliyor.

Söz bu noktaya gelmişken,sergideki bir tabloyu ele almak istiyorum.Sergi alanına girişte bizi karşılayan büyük boyutlu tablo(190X200cm)ressam Abraham Van Den Tempel’e(1622-1672)aittir.Tempel portre ve hayvan resimleri yapıyordu.Tablo,’Amsterdam’lı Tüccar David Leuwe Ailesiyle Birlikte’adını taşımaktadır.Ailenin 5 çocuğu da tabloda yerini almıştır.Sergide edindiğim bilgiye göre,müzik konusunun çok belirgin bir biçimde tabloda yeralması sadece müziğe değil ailenin uyum içinde olduğuna da gönderme yapmaktadır.Ailenin çocuklarından ikisi enstrüman çalmaktadır.Enstrümanlardan birisi klavye diğeri ise viyolonselin öncüsü olan viola da gamba’dır.Bu tablo bende ressamın ve ailenin birbirini çok iyi tanıdığını ve Tempel’in müzik aletleri konusunda da yeterli bilgisi olduğu çağrışımını uyandırdı.Zira viola da gamba çalarken,yay avuçiçi yukarı bakacak şekilde tutulmaktadır.Tablonun büyüklüğü ise siparişi veren D.Leuwe’nin gelirinin çok iyi olduğuna dair somut bir kanıttır.

Sergide yeralan Johannes Vermeer’in ‘Aşk Mektubu’adını taşıyan görece olarak küçük tablosu ise,35 bilinen eseri olan ressamın neden bu kadar tanındığını anlatacak ölçüde olağanüstüdür.Tablo gerçekten Vermeer’in tasarladığı biçimde odanın içine yakından ve merakla bakıyormuşuz gibi bir duygu yaratıyor insanda.Hatta biran önce şu mektubu açsa da okusa bile diyoruz içimizden…’İnci Küpeli Kız’gibi gizemli tablosu olan Vermeer’in hizmetçisinin ise aynı adlı filmde hizmetçisini canlandıran Scarlett Johansson kadar güzel olup olmadığını bilmiyoruz.

Sergide 4 eseri bulunan ve tüm zamanların eniyi ressamları arasında yeralan Rembrandt için trajik hayatı ve kilisenin hışmına uğradığı için aslında üzüldüğümü söyleyeceğim.

Altın Çağ’ın resim sanatında yarattığı sonuçların en önemlilerinden birisi de yeni resim türleriyle birlikte ressamlarda uzmanlık alanları oluşturmasıdır.Örneğin manzara,natürmort,mimari,deniz,hayvan ressamlığı vb gibi.Bu durum sıradan veya her kesimden insanın resim satınaldığının bir göstergesidir ki,bu seviyeye 21.yüzyılda bile gelinebilmiş değildir.O devirde sokaklarda meyve,sebze satar gibi tablo satılabildiğini hatırlatmak isterim.

Bunların bir kısmı için nasıl yorum yapmalı bilemiyorum.Örneğin ressam Paulus Potter(1625-1654)önceleri hayvan resimleri yapmaktayken sonradan kendini sadece inek resimleriyle sınırlamış.Sadece Rijksmuseum’da değil Louvre Müzesi’nde de eserleri bulunuyor.

Son olarak Rijksmuseum’da da,yine Türkiye-Hollanda diplomatik ilişkilerinin 400.yılı münasebetiyle ‘Ottomania’adlı bir sergi açıldığını da belirtmek isterim.

Bu vesileyle degisti.com sitemizin tasarımını yenileyerek çok daha güzel bir görünüm kazandıran başta site yönetimi olmak üzere emeği geçen herkese,site yazarı ve üyesi olarak teşekkürlerimi sunarım.

İsmail ÖZKAHRAMAN

eser

O kadar istememe rağmen bu sene bu müzeyi gezmek imkanınıi bulamadım.İlk fırsatta bu dileğimi yerine getirecegim.

hasan rüzgar

ben, hiç bir boya kullanmadan doğadaki taşları doğal renklerinde kırıp,eleyerek elde ettiğim malzeme ile tablolar ve her türlü resim yapıyorum.23 karma sergiye katıldım.yurt dışında 2 sergiye katıldım.6 defa kişisel sergi açtım.Arzum,dünyaca ünlü ve değerli olan sizin salonlarınızın birinde de bir sergi açmaktır.
Bu konudaki şartlarınızı bildirmenizi arzederim
ANKARA DA YAŞIYORUM TEL:0533 371 90

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir