degisti.com

zamanla her şey değişir…

Sokullu Mehmet Paşa Camii(Kadırga)

Sokullu Mehmet Paşa Camii(Kadırga)

Sultanahmet meydanından Kadırga’ya inen yolun üzerinde, oldukça engebeli bir mevkide kademeli olarak düzenlenen cami, medresesi ve tekkesi ile birlikte bir külliye yapısı olarak Bizans Devrinin Aya Anastasia Kilisesi’nin bulunduğu yere inşa edilmiş.

            Üç padişaha da sadrazamlık yaparak Osmanlı Tarihinde önemli bir yer edinen Sokullu Mehmet Paşa’nın İstanbul’da kendi adına yapılmış iki camisinden biri olan bu cami, büyük usta Mimar Sinan’ın en güzel eserlerinden biridir hiç kuşkusuz.

Hacer’ül- Esved taşının muhafazası yenilenirken kopan parçalar bu dönemde İstanbul’a getirilir ve bu taşlardan dört tanesi de bu caminin yapımında kullanılır.

             Cami, 1571-72’de Sokullu’nun adına eşi Esmahan Sultan tarafından yaptırılır. 1505 yılında Vişegrad kadılığındaki Rodo kasabasına uzak olmayan (Osmanlı idaresi altında iken Sokol olarak adlandırılan) Sokoloviçi (Slav dillerinde ‘şahin oğulları’ demek) köyünde doğan Sokullu, 1519 yılında devşirme sistemi ile çocuk yaşta Edirne Sarayına getirilir, Mehmet adı verilerek Türk ve Müslüman kültürü ile yetiştirildikten sonra İstanbul’a gönderilir. 1541’de Kapıcıbaşılığa, 1546’da Barbaros Hayrettin Paşa’nın ölümü üzerine Kaptan-ı Derya’lığa getirilir.

 1553’te Kanuni Sultan Süleyman tarafından Rumeli askerlerinin başında Anadolu’ya gönderilir. Aynı yıl başlayan Nahçıvan Seferinde Sokullu komutasındaki Rumeli askerleri büyük başarı gösterirler. Bu başarı üzerine üçüncü vezirliğe yükseltilen Sokullu, 1561’de  Kanuni Sultan Süleyman’ın torunu ve Sultan II. Selim’in kızı Esmahan Sultan ile evlenir. Bu nikâh öncesinde evli olan Sokullu, hanedan mensuplarıyla nikâh söz konusu olduğunda nezaket gereği başka eş edinilemeyeceği için ister istemez karısından boşanır.

 Semiz Ali Paşa’nın sadrazamlığa yükselmesiyle ikinci vezir olur, onun 1565’de ölmesiyle de sadrazamlığa getirilir. Yaşı hayli ilerlemiş olan Kanuni çok güvendiği Sokullu’ya geniş yetkiler verir. Bu arada Kanuni’nin oğulları arasında süren taht mücadelelerinde o hep kayınpederi Selim’in yanında olur, onu destekler.

Hem Osmanlı İmparatorluğu’nun zirvede bulunduğu dönemi simgelemesi itibariyle hem de icraatları, projeleri ve kişiliği nedenleriyle en büyük Osmanlı sadrazamlarından biri kabul edilen Sokullu, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murat devirlerinde toplam 14 yıl, 3 ay, 17 gün Osmanlı İmparatorluğu’nun sadrazamlığını yapar.

Sokullu, Kanuni’nin oğulları içerisinde belki de en padişah olmayacak kişi olan Selim’in saltanatı süresince sadrazamlık yapan tek kişi olup imparatorluğun gücünü korumasını sağlar. 1574’de II. Selim’in ölümüyle tahta geçen III. Murat döneminde de sadrazamlığını sürdürse de artık eski gücü yoktur zira padişah da Sokullu’nun karşıtlarıyla işbirliği halindedir. Nitekim 1579 yılında III. Murat’ın eşi Safiye Sultan tarafından tutulan ve derviş kılığına girmiş bir yeniçeri tarafından kalbinden hançerlenerek öldürülür ve Eyüp’te defnedilir.

             39 yaşında dul kalan Sokullu’nun eşi Esmahan Sultan da kardeşi padişahtan yeniden evlendirilmesini ister. İki adaydan biri olan Budin valisi Kalaylıkoz Ali Paşa, eşinden boşandırılarak padişah tebliğiyle Esmahan Sultan’la evlendirilir. Ancak paşanın eşi ortalığı ayağa kaldırır. Budin şehrinde halk padişah aleyhine gösteriler yapmaya başlar. Padişah bu durumdan rahatsız olsa da Esmahan Sultan kararından vazgeçmez.

             Bu ısrar da sonu olur Esmahan Sultan’ın, belki de Ali Paşa’nın eşinin ahı tutar. Esmahan’ın paşa’dan Mahmut isminde bir oğlu dünyaya gelir. Ancak doğum sırasında başlayan kanama durdurulamadığı için iki gün içinde vefat eder. Ayasofya’da babası II. Selim’in yanına gömülür. Bebek de ancak 50 gün yaşar.

            Esmahan Sultan tarafından Sokullu’nun adına yaptırılan camiye gelince: Dış avlusu olmayan caminin mermer taşlı iç avlusuna kuzey kapısından merdivenlere girilir. Avlunun ortasında mermer şebekeli, kubbeli bir şadırvan bulunur.  Bu avlunun üç tarafı revaklar ve bunların gerisinde yer alan üzerleri kubbeli 16 medrese odası ile kuşatılmış. Revakları kubbeye bağlayan kemerler, önemli bir mimari tarzı simgelerken merdivenle çıkılan girişin üzerindeki dershane ile yan girişindeki müezzin ve kayyım odaları da bu avluya değişik bir hava vermekte.

            Revaklı avlunun hemen gerisinde yükselen ibadet mekanına yedi kubbeli son cemaat yeri vasıtasıyla ulaşırız ki, bu bölüm camiden biraz taşkın olup avlu revakları ile burası arasında yanlardan birer giriş bulunmakta. Yuvarlak kemerli giriş kapısı üzerinde ise sülüs hatlı kapı kitabesi yer almakta. Kitabe şöyledir:

Hem nam-ı Fahr-i alem yani Vezir-i Azam

Kim Baht-ı layezali ikbal-i sermedidir.

Küffar-ı hak-isarın yıkıp kenisesini

Bir mabed eyledi kim şehrin seramedidir.

Beyt-ül –ibade oldu o dar-ı küfr ü zulmet

Hakka bu mucizat-ı kübrayı Ahmedidir.

Tarih fikr ederken bu fethe tarih-i gayb

Didi bu cami din-i Feth-i Muhammedidir.

Fi tis’a ve seb’ine ve tis’a mie. (979)

            Burada belirtilen 979 tarihi camiin hicri yapım tarihidir. Ayrıca caminin kilisenin yıkılmasından sonra yapıldığı da anlaşılır. Ve kapıdan içeri girdiğimizde gördüğümüz ana kubbe, Mihrap ve giriş tarafında ikişer, yan kenarlarının ortasında birer tane olmak üzere toplam altı ayağa dayanmakta. Bu ayaklar da birbirlerine yuvarlak kemerlerle bağlanmakta olup buradan bir altıgene ve oradan da çini pandatiflerle kubbe yuvarlağına geçilmekte. Kubbenin yanlara açılmasını önlemek amacıyla camiin dışına, her ayağın üzerine bir ağırlık kulesi oturtulmuş ve köşelere de birer yarım kubbe eklenmiş.

             Sade mermer mihrabın iki tarafında kubbeye kadar bütün duvarı kaplayan çinilerle zarif mermer minberin külahında ve alt pencerelerin dikdörtgen alınlıklarında çini süslemelerin en kaliteli örneklerini görürüz.

             Camiin kalem işleri de oldukça zengin. Özellikle avlu giriş kapısının tavanını kaplayan malakari örnekler, müezzin mahfil tavanı, kapı, pencere kapakları ve kürsü çok ince ağaç işçiliği gösteren mükemmel eserler.

            Caminin kesme taştan minaresi sağ tarafta inşa edilmiş,1923’ de Mimar Kemalettin tarafından yenilenmiş, 1952’de ise Vakıflar tarafından restore edilmiş.

             Güneyde taş duvarla camiden ayrılan tekke, ortada yatık dikdörtgen biçiminde semahane, düz örtülü revaklar arkasında hücrelerden ibaret olup, güneydeki giriş kısmı ile semahane arasında iki sıra tekne tonozlu revak halindeyken semahane girişi ise kubbeli. İç avlusunun üstü son dönemlerde metal bir konstrüksiyonla kapatılmış. Günümüzde Kuran Kursu  olan medresenin yemekhanesi olarak kullanılmakta.

Kendisini çeviren bütün yolları meyillidir külliyenin. Esas girişle avlu kotu arasında5 m, avlu kotu ile arkadaki tekkenin avlu kotu arasında4 molan bu arazide bir yapının yerleşmesi son derece ustacadır. Bu da ancak Sinan gibi bir ustanın elinden çıkabilir.

             Camideki çini ve kalemişi süslemelerinin zenginliği, ahengi kadar mimariyi canlandırması da bir diğer ustalık detayı olarak karşımıza çıkmakta ve Mimar Sinan bir kez daha, bizleri, kendine hayran bıraktırmakta…

Yazar: Ayfer İlter

           

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kaynakça:

O. Aslanapa, Mimar Sinan’ın Hayatı ve Eserleri, Ankara 1988, s.120-124

D. Kuban, İstanbul Yazıları, İst.1998, s.131-33

Sinanasaygı.org

Fatih Müftülüğü Web Sitesi

Wikipedia.org

Mimarsinaneserleri.com

 

 

 

 

Paylaşmak ister misiniz ?

Admin

Website:

One comment

Ali

Hayatımda ilkkez gördüğüm bu camii çok mükemmel bir şah eser hayran kaldım işci ligine ve zarifliğine yapanda ve yapturandn allah razı olsun esmahan hatunu rahmetle anıyorum.

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir